15 Temmuz’un Sosyalist Savcısı O Geceyi İlk Kez Anlatıyor

Sekiz yıl önce bugün, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin idaresini ele geçiren Fetullahçılar, yakın siyasi tarihinin kanlı darbe girişimini gerçekleştirdi.

Fetullahçı örgüt askeri güce kavuştuysa bu, AK Parti’nin “her ne istediyse vermesi” sayesinde mümkün oldu.

Ergenekon-Balyoz- Kafes ve Askeri Casusluk yargılamalarıyla Atatürkçü, milliyetçi, sosyal demokrat ve Alevi subaylar tasfiye edilirken, TSK’nın kritik kadrolarına Gülen’in şakirtleri yerleştirildi.

Bakmayın siz, eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın bugünlerde

“15 Temmuz gecesi şehit olmak istedim” demesine…

O gece Hikmet Pak nöbetçi olmasaydı, İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’nde darbe girişimine soruşturma açacak, yakalama kararı çıkaracak tek bir savcı bulunamayacaktı.

Hikmet Pak, kendisini sosyalist olarak tanımlıyor.

Atatürkçü ve solcu hakim savcıların kurduğu YARSAV üyesiydi.

İktidarı rahatsız eden kimi soruşturmalarından ötürü İstanbul’a sürüldü. Çağlayan Adliyesi’nde ‘Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’na atandı.

15 Temmuz gecesi nöbetçi savcıydı.

Adliyeye yakın olmak için bir restorana gitti.

Savcı Hikmet Pak tarafından 15 Temmuz 2016 tarihli Fethullahçı darbe girişimine karşı yazılmış ilk talimat

15 Temmuz’un ilk talimatı

Darbeyi haber alır almaz, beraberindeki genç savcıyla adliyeye dönerek, darbe girişimi sürerken ve başarılı olup olmayacağı belli değilken, 15 Temmuz’la ilgili ilk soruşturmayı açtı, yakalama kararı çıkardı.

Talimat şöyle:

İlgili şahıslar hakkında ‘Anayasayı ihlal, Cebir ve şiddet kullanarak TBMM’yi ortadan kaldırmaya veya TBMM’nin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs etmek, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs, halkı Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyana tahrik’ suçlarından soruşturma başlatılmıştır.

Açıklanan gerekçe ile;

Darbeye teşebbüs eden tüm şahısların görüldükleri yerlerde derhal yakalanıp Cumhuriyet Başsavcılığımızda mevcutlu olarak hazır edilmelerine karar verilmiştir.

Bilgi ve gereği rica olunur.”

Boğaziçi Köprüsü iddianamesini yazdı

15 Temmuz’dan sonra, İstanbul Boğaz Köprüsü’ndeki Olaylar dahil, askerlerin katıldığı 14 saldırının iddianamesini yazdı.

2018 yılında Çağlayan Adliyesi’nde ayrıldı.

Dört yıl Bakırköy Adliyesi’nde çalışıp emekli oldu.

Şimdi Balıkesir Burhaniye’de avukat…

Hikmet Pak, 15 Temmuz’da Çağlayan Adliyesi’nde yaşananlar ve darbe hakkında ilk kez konuşuyor.

O gece neredeydiniz?

Adliyeden biraz geç ayrılmayı düşünmüştüm. Nöbetçi olduğum için arama el koyma kararları geliyor. Adliyenin çevresinde beklemeye, en azından saat 21 olana kadar işleri bir an evvel halletmek için oralarda oyalanmaya karar verdim. Genç savcı arkadaşımızla oturduk, birkaç duble içtik, yemek yedik. Darbe girişimi olduğuna ilişkin birtakım şeyler çıkmaya başladı. Saat 21.30-22.00 gibiydi, adliyeye geçtik. Yürüme mesafesindeydik.

Adliyede kim vardı?
Kimse yok. Genç savcı arkadaşımla yedinci kata çıktık. Başsavcı Vekili İrfan Fidan’la görüştük. Memleketindeymiş. Başsavcı yurt dışındaymış.

Bir albay arkadaşımla konuştum. Bana “TSK’nın emir komuta zinciri içerisinde gerçekleştirdiği bir girişim değil” dedi. FETÖ’nün organize ettiğini ima etti. Tahmin ediyordum ben de.
Nereden tahmin ediyordunuz?
Yüksek Askeri Şura’da birtakım cemaat mensubu rütbelilerin tasfiye edileceğini okumuştum. Dershaneler olayından sonra ortam gerginleşmişti. Bir şeyler olacaktı.

İrfan Fidan size ne dedi?

Dedim ki, “Talimat yazacağım derhal soruşturma başlatılması için.” “Yazalım, ben de yola çıkıyorum” dedi. Ama katip bulamadık, faks odası kilitli. Bilgisayarda talimatı ben yazdım. Saat kaçta?

Saat 23 civarıydı.
Nereye gönderdiniz?
Terörle Mücadele müdürünü aradım, ulaşamadım. Bir komiser vardı, adli işleri yapan. Ona ulaştım. Dedim ki “Talimat gönderiyorum WhatsApp’tan, 155’ten okusunlar ve telsizle dağıtsınlar.” O da 155’e bildirmiş.

Bu, 15 Temmuz’la ilgili ilk talimat mı?
Başka bilmiyorum.
O aşamada adliyede siz ve genç savcıdan başka kimse yok muydu?
Yakın zamanda vefat etti; Savcı Şenay Baygın çıktı geldi. Bu arada uçaklar uçmaya başladı. Sonik patlamalar, şu bu… Yazıyı yazdık, gönderdik. Bekliyoruz. Saat 2 gibi, işin rengi değişmeye başlayınca başsavcı vekillerinden gelenler oldu.
Hava netleşince mi geldiler?
E tabii. O gelenlerin çoğu ayrıldı. Birkaç uçak daha geçince…Çil yavrusu gibi dağıldılar. Üç-beş kişi kaldık. Sürekli aranıyoruz, talimat veriyoruz. Mücadele sürüyor. Cumhurbaşkanı TV’ye çıkıca hava tersine döndü. Selalar okundu. Sabah herkes geldi. Olaya birlikte el koymuş oldular.
Ertesi gün gözaltılar başladı.

1500-2000 kişiydi herhalde. Hepsini cezaevine gönderdiler ve cezaevinde ifade alma süreci başladı. Bir sürü savcı görevlendirdiler. Bir sürü kişi tutuklandı. Sonra Anadolu Yakası’ndaki olaylara benim bakmamı uygun gördüler. Aslında istemiyordum.

Niçin?
Binin üzerinde tutuklu var. 14 bölge var. Evrak yok. Evraklarını oluşturacağım. Kimin, nerede, nasıl gözaltına alındığını öğreneceğim. Çok zor. Hayır diyemedik. Anadolu Yakası’ndaki, Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri dahil, 14 bölgenin darbe iddianamesini yazdım. Her biri biner sayfadan… İlk etapta 800 civarında eri tahliye ettik.
Bir de askeri öğrenciler var.

Onlar üç bölgeye üç otobüsle gelmişlerdi. Birisi kaza yapıyor köprüye gelmeden. Yakalanıyorlar.

Askeri öğrencilerin hepsine suçlu ya da masum demek mümkün mü?

Hayır, değil. Zaten birçoğunun evinde arama yaptık. Gülen’in kitapları çıktı. ‘Hepsi masumdur’ demek mümkün değil. Sadece bir bölgedekiler olaya karışmamış. Onların tahliyesini istemiştim.
Bu bir FETÖ darbesi midir?

Kesinlikle. Rütbelilerden birçoğu cemaat bağlantılı.
Neden yaptılar?
Dershaneler mevzusundan sonra hükümetle aralarında gerilim çıktı. İktidar paylaşma kavgası son hadde ulaştı. Son bir hamle yapıp iktidarı tasfiye etmeye kalktılar.
İktidar önceden haber almış olabilir mi?

Elimde bilgi belge yok. Ama bence öyle bir girişimin olacağını biliyorlardı. Öngörüyorlardı ve önlem de almışlardı. Öyle bir anda ne yapacaklarını dair öncesinde hazırlık vardı. Sokaklara inmesi, köprüye gitmesi kendiliğinden olabilecek, çok çabuk örgütlenebilecek şeyler değil. Onlardan yola çıkarak söylüyorum.
TSK’da Fethullahçı yapılanmanın bu kadar güçlü olduğunu tahmin ediyor muydunuz?
Ediyordum. Tüm kurumlarda güçlü oldukları 2013’te belli olmuştu.
Darbeye Fetullahçılar dışında katılan var mı?
Var. Kurunun yanında yanan yaş da var.
Hangi motivasyonla katılmışlar?
İktidardan kurtulmaya çalışan farklı kesimler desteklemiş olabilir. TSK’nın emir komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilen bir faaliyet olduğunu düşünenler olabilir. Muhalif insanlar da olabilir. Var yani. Tutuklanan bir üsteğmeni şahsen tanıyordum. Omuzunda Atatürk dövmesi olan biri… Darbeye katılmıştı.
Başarsalardı ne olurdu?
Herhalde İslam Cumhuriyeti filan kurulurdu.
Fetullahçı yapı temizlendi mi?
Kesinlikle hayır. Siyasi ayağı nerede? Siyasette hiç mi örgütlenmeleri yoktu? Bir tane siyasi duymadım, Fethullahçıydı da tutuklandı.

“Türkiye bu darbeyi iyi ki savuşturdu ve daha demokratik bir hal aldı” diyebilir miyiz?

İyi ki savuşturuldu diyorum ama daha demokratik bir noktada mıyız? Hayır.

Daha demokratik bir noktada olabilir miydik peki?

Tabii. Ders çıkarıp kamu kurumlarına diğer cemaat mensuplarının sızması engellenebilirdi. Tam tersine şimdi bütün kurumlarda bir sürü cemaat ismi dolaşıyor. Bu, ileride ne malum FETÖ gibi bir tehlike oluşturmayacak.

TİCANİ ŞEYHİ, KADIN MÜRİTLERİNİ TACİZ ETMEKLE SUÇLANIYOR

Adı, Ahmet Şahin Uçar.

Eski bir polis.

Memur şartlarına göre bu ‘sektör’ daha cazip gelmiş olmalı ki, polislikten istifa ederek, tarikat kuruyor. Bursa’da açtığı Arifane İlim Derneği’nde faaliyet gösteriyor.

Ahmed Muhammed Ticani’nin yolunu ve İbni Arabi’nin ekolünü takip ettiklerini söylüyor.

Ahmet Şahin Uçar‘ın polislik yılları

Ticaniliği yeniden kurmuş

Uçar, Ticaniliğin Türkiye’deki ikinci kurucusu diye görülebilir.

Cezayir kökenli bu tarikatı ülkemize taşıyan Kemal Pilavoğlu’ydu.

1930’larda Türkçe ezanı protesto için Arapça aslını okumakla, 1940’larda Atatürk heykellerine saldırmakla biliniyorlar. Atatürk’ü Koruma Kanunu 1951’de bir Ticani’nin Atatürk heykeline saldırması sonrasında kabul edildi.

Ticanilik yasaklandı.

Pilavoğlu, yedi yıl tutuklu kaldı.

Tahliye edildikten sonra Bozcaada’ya sürüldü.

Ömrünün son iki yılında adı çocuk istismarına karıştı.

Pilavoğlu, 1977’de ölünce şeyhlerini kaybeden Ticaniler tarihe karışmıştı.

Bugünlerde Ahmet Şahin Uçar’la yeniden diriliyorlar.

YouTube sohbetleri

Uçar, dergahında salı günleri halk açık vaaz veriyor. Bu sohbet derneğin Youtube sayfasında yayınlanıyor.

Cumartesi günleri ‘Hakikat Sohbeti’ adı altında müritlerle özel sohbet yapılıyor.

Tarikatın kadın ayağına ‘Baciyanlar’ adı veriliyor.

Uçar’ın eşi bu grubun yöneticisi.

Ancak bir süredir tarikat Uçar’ın kadın müritlerine sözlü cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla çalkalanıyor.

Taciz iddiaları ile suçlanan Ticani şeyhi Ahmet Şahin Uçar

Dava açıldı

H.S.Y. adlı kadın geçen 19 Şubat’ta şikayetçi oldu.

İfadesinde, Bursa’da dergaha gittiğini, üç katlı binada eğitim verildiğini görünce maddi yardımda bulunduğunu ileri sürüyor.

Uçar’ın telefon ve Telagram’dan kendisine ulaştığını iddia ederek, şöyle devam ediyor:

“Bana ‘Hızlıca ilerlemek ister misin? Bunun için bana aşık olacaksın ve her yerde beni hayal edeceksin. Namazda, zikirde ve yatakta bile… Burada misafirhanede seni kollarıma alacağım. Sana hakikate dair sırlar öğreteceğim.”

H.S.Y, bu teklifi kabul etmediğini, topluluktan ayrıldığını ifade etti. Üç kadının daha tacize uğradığını ileri sürdü.

H.S.Y.’nin şikayeti üzerine Uçar’a cinsel taciz suçundan iki yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

‘Bana sevgilim demelisin’

Üç mağdurdan biri olan G. de şikayetçi oldu.

G., Uçar’la telefonda görüştüğünü belirterek, şu iddialarda bulundu:

“Hipnoz teknikleri kullanarak, irşad ediyorum görüntüsü altında cinsellik içerikli konuşmalarda bulundu. ‘Aşk dediğin şey önce mürşidine olacak. Sonra resule, daha sonra Allaha’ diyerek kandırdı. ‘Samimi isen rehberine teslim olursun’ dedi. Bir aşamadan sonra açık seçik resimler istedi. ‘Yapmazsan mertebe düşeceksin’ dedi. ‘Video at’ dedi. ‘Bana sevgilim, Ahmedim demelisin’ dedi. Kabul etmeyeceğimi söyledim. Çok kızdı. ‘Toparlan, demlen, sonra konuşuruz’ dedi. Şüphe duydum.”

‘Bana soyun, gel’

G., şeyh Uçar’la yaptığını iddia ettiği kimi görüşmelerin ses kayıtlarını savcılığa sundu.

Bir kayıtta, aralarında şu konuşma geçiyor:

Uçar: Belki utanıyorsun, sıkılıyorsun. Belki ahlaki yapın… Ben de diyorum ki, burası değişim yeri. Bana tamamen şeffaf, açık olman lazım ki, teşbihen yaptığım sözleri iyi anla, yanıma geldiğinde çırılçıplak geleceksin. Soyun. Bana üstünde elbiseyle gelme. Üstünde elbise olursa beni anlayamazsın. Çırılçıplak olmazsan sevişemeyiz. Sevişme nasıl yapılır? İki kişi de çırılçıplak olarak yapılır değil mi? Anlıyor musun beni?

G.: Anlıyorum. Teşbih yapıyorsun.

Uçar: Beni iyi anla. O zaman “Senin istediğin gibi geldim, çırılçıplak…” (de.) Soyun. Soyunduğunu göreyim. Bana ispat et. ‘Bak, elbiselerim yok’ de. ‘Soyundum işte’ de. Gönlündekini ortaya koyduğun zaman soyunduğunu anlarım.

G.: Bunları hangi dille söyleyeceğim peki?

Uçar: Normal, zahir dille söyle, açık açık.

Uçar, ikinci kayıtta ise G.’ye şunları söylüyor:

“Düşün ki birlikteyiz. Yalnız başımıza ortamdayız. Sen benimle bu birlikteliği yaşamak biter misin? Yoksa ‘Böyle şeyler yaşamam’ deyip…”

Uçar: Aslı olmayan şeyler, gereği yapılacak

Bu şikayet dilekçeleri ve ses kayıtları üzerine soru sormak için Uçar’ı aradım.

Uçar, yanıt vermek istemedi.

Aramızdaki diyalog şöyle:

Eski polissiniz. Arifiye İlim Derneği’nin başındasınız, cemaat faaliyeti yürütüyorsunuz değil mi?

Arifane İlim Derneği’ni başkanıyım. Tasavvufi sohbetler yapıyoruz.

Sizinle ilgili bana iki şikayet ulaştı. Birinde, “Bana aşık olacaksın, her yerde ben hayal edeceksin” dediğiniz…

İsmail Bey, o şikayetlerden bilgim var. Böyle bir şey söz konusu değil. Hukuki işlem başlattık. Avukatım ilgileniyor. Aslı olmayan şeyler. Gereği yapılacak.

Bir ses kaydında sizinle görüşen hanımefendiye, “Bana geleceksen…”

İsmail Bey, bunları ifade etmenizin bir anlamı yok, bilgi almak istiyorsanız avukatımla görüşebilirsiniz. Mahkemeye intikal etmiş bir durum.

Böyle bir görüşme yaptınız mı?

İsmail Bey, avukatımı arayın, konuşun

Dini bir eğitiminiz var mı?

Bu sizi alakadar eden bir konu değil. Sorunuza cevap vermekle yükümlü değilim. Hakim değilsiniz, savcı değilsiniz.

Bir soru daha sorabilir miyim?

Soramazsın.

‘Uçar, aramadı’

Uçar’ın avukatı, H.S.Y.’nin şikayeti üzerine bir dava açıldığını, T.G.’nin şikayetine ilişkin ise soruşturmanın devam ettiğini söyledi. Avukatı, “H.S.Y., müvekkilimiz tarafından aranmadı. Bir kere toplum içerisinde telefonla görüşmüşler. Yüz yüze temas yok” diyor. Uçar’ın avukatı, iki şikayetçi kadının birlikte hareket ettiğini ileri sürüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir